6 Mayıs 2012 Pazar

Arada sırada şu tuhaf ilişkilerden, beklentilerden, edilemeyen telefonların acısından, ya da sonuçsuz, gündelik tasarılardan kendimi olabildiğince soyutlayabilsem, bugüne kadar yaptıklarımı olduğu gibi bırakabilsem, eski, çok eski bir hikayeyi kendime göre yaşamayı deneyerek, durup dururken, örneğin bir gece vaktinde, hiç tanımadığım, bir yol haritasından resgele seçeceğim bir kasabanın biraz hamam, biraz da alkol kokulu bir otelinde gecelesem, böylesi bir kasabanın meydanındaki kahvede içimdeki tüm şiir kalıntılarıyla birlikte kahvaltı edebilsem, döneceğim yere, denize açılan sokaklarıma, ahtapotun iyisinin satıldığı balıkçı dükkanlarına, sinema kaçamaklarına, kısacası her geçen gün biraz daha az sevdiğim bu şehre içimde taptaze, çok özel görüntülerle dönebilsem ve bunları bir şekilde dışlaştırabilsem diyorum öyle olunca da, kimi yalnızlıkları bir nebze de olsa dayanılır kılmanın savaşımını sesimi pek fazla duyurmaksızın, o eski kırgınlıkların serüvenini bile bile sürdürebilsem diyorum kendimce.



Mario Levi, En Güzel Aşk Hikayemiz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder