Acılar da acılaşıyor
gittikçe
Sanki
Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi
Edip Cansever
8 Mayıs 2012 Salı
İnsan ne yaparsa yapsın, hangi özlemi, kırgınlığı ya da hikayeyi göze
alırsa alsın hep bir tek sevgiliyi sever bir ömür boyunca. Bir aşkın, bir
tutkunun yansımaları kendi sonsuzumuza dek yaşar içimizde, yeni sevdalara ya da
yanılsamalara doğru taşınır kimi söylenememiş tümceler.
Mario Levi, En Güzel Aşk Hikayemiz
7 Mayıs 2012 Pazartesi
Bana, dedi, bir isim ver, varlığım olsun.
Durdu, aklından yeni bir şey geçti.
Bana, sen isim ver, varlığım senin olsun.
Bana öyle bir isim ver ki senin adının yanında dursun.
Seni anan beni de ansın.
Seni hatırlayan beni hatırlamadan olmasın.
Bir “ile” koy aramıza bizi birbirimize bağlasın.,
Ben seni bekliyordum, sen bana yetişiyordun, ben sana ulaşıyordum, sen beni bekliyordun. Sonsuza kadar böyle gideceğimizi sanıyorduk. Oysa ben şimdi ormanda yürüyorum ve ayak izlerimden başka iz yok.Kimse yürümüyor yanımda, kimse izlemiyor beni, ya da önümden gitmiyor..
...
Sesini dinliyorum haykırış, yakarış.
Gözlerim dalgalarında, uğultu, akış.
Uzak yerlerden, daha uzak yerlere, zamanın derinliklerinde.
Sesin, rüzgârın, yağmurun ve karın sesine karışan sesin.
...
Sesini dinliyorum haykırış, yakarış.
Gözlerim dalgalarında, uğultu, akış.
Uzak yerlerden, daha uzak yerlere, zamanın derinliklerinde.
Sesin, rüzgârın, yağmurun ve karın sesine karışan sesin.
...
... Güneşin ışıkları, ay ve yıldızların
şavkıyla
sarmalanan endamın, coşkulu akışın.
Sesini dinliyorum; derin, uzak, aydınlık.
Her gün, her gece, yukarılarda, aşağılarda, burada, oralarda
...
Mehmed Uzun (d.1953, Siverek)
''uzun uzun dinledim ... uzun uzun sustum...''
sarmalanan endamın, coşkulu akışın.
Sesini dinliyorum; derin, uzak, aydınlık.
Her gün, her gece, yukarılarda, aşağılarda, burada, oralarda
...
Mehmed Uzun (d.1953, Siverek)
''uzun uzun dinledim ... uzun uzun sustum...''
Ve bir gün her şey bitti… O kadar basit , o kadar katı bir şekilde bitti ki, ilk anda işin azametini anlamak benim için mümkün olmadı… Yalnız biraz şaşırdım , bir hayli üzüldüm ; fakat bu hadisenin hayatım üzerinde bu kadar büyük , bu kadar değişmez bir tesiri olacağını asla düşünmedim.
Başkalarının
aşkıyla başlıyor hayatımız
bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya
aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı
ilk önce damarlarımızda duyuyoruz çağıltısını
uzak iklimlerin
kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden
bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda
sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz:
Bize ait olan ne kadar uzakta!
bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya
aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı
ilk önce damarlarımızda duyuyoruz çağıltısını
uzak iklimlerin
kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden
bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda
sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz:
Bize ait olan ne kadar uzakta!
İsmet Özel
6 Mayıs 2012 Pazar
...
suları
boğdu
dalgalar
ses hoyrat
sevinç yılgın
şakaklarım sonbahar
“muhbiri çoğalmış sevdanın”
yapışmış tenime ter
elime kir
sessizliğin ortasında bir deli rüzgar
akşamdır
avuçlarında marmara’nın
akşamdır
şiire karıştı sular
sularda çoğalır sevdalar
ellerim ah! ellerim
nasıl anlatsam
gece gece kokuyor çocuklar. . .
Yılmaz Odabaşı
suları
boğdu
dalgalar
ses hoyrat
sevinç yılgın
şakaklarım sonbahar
“muhbiri çoğalmış sevdanın”
yapışmış tenime ter
elime kir
sessizliğin ortasında bir deli rüzgar
akşamdır
avuçlarında marmara’nın
akşamdır
şiire karıştı sular
sularda çoğalır sevdalar
ellerim ah! ellerim
nasıl anlatsam
gece gece kokuyor çocuklar. . .
Yılmaz Odabaşı
''Herkes konuştuğunu yazar,bense sustuklarımı ...''
Dile getirilmeyen bir öfkedir bazen suskunluğumuz…
Öylesine yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz, yüreğini acıtmak ve kanatmak…
Ve biliriz ki hiçbir söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir suskunluk kadar… Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen.
Ben sustum!
susmuyor yüreğimi kavuran kasırga
pencereme vuran yağmur damlaları
susmuyor dışarda inleyen rüzgar
yıldızlar küs
ay üzgün
yağmur dinmiyor
içimde binlerce şiir kanıyor her gece
kimse bilmiyor
kimse duymuyor
kimse duymuyor...
duymuyor...
duymu...
duy...
..
.
Nuri Can
Dile getirilmeyen bir öfkedir bazen suskunluğumuz…
Öylesine yaralanmışızdır ki yaralamak isteriz, yüreğini acıtmak ve kanatmak…
Ve biliriz ki hiçbir söz acıtamaz, yaralayamaz ve kanatamaz kimseyi bir suskunluk kadar… Ve susmak en acımasız, öldürücü silahtır bazen.
Ben sustum!
susmuyor yüreğimi kavuran kasırga
pencereme vuran yağmur damlaları
susmuyor dışarda inleyen rüzgar
yıldızlar küs
ay üzgün
yağmur dinmiyor
içimde binlerce şiir kanıyor her gece
kimse bilmiyor
kimse duymuyor
kimse duymuyor...
duymuyor...
duymu...
duy...
..
.
Nuri Can
''İnsanın
içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!''
...
İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.
Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.
İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,
hüznün arması ayrılık
...
Şükrü Erbaş
Kendine iyi bak, beni düşünme ...
...
İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrılık.
Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.
Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.
İki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,
hüznün arması ayrılık
...
Şükrü Erbaş
Kendine iyi bak, beni düşünme ...
...
Çocukları seviyorlar da yarını sevmiyorlar
kömürü seviyorlar da sökeni sevmiyorlar
fabrikayı seviyorlar da grevi sevmiyorlar
portakalı elmayı muzu viskiyi ipekliyi seviyorlar da işciyi sevmiyorlar
bu gemiyi bu denizde baban mı kaydırıyor?
bu treni bu dağlardan anan mı aşırtıyor?
kim ekiyor bu pamuğu kim büküp kim dokuyor?
buğdayı kim tütünü kim patatesi kim?
kaynanan mı tarıyor bu denizi saç gibi
kayaları baldır gibi metresin mi açıyor
oynaşın mı ışıtıyor bu karanlık geceleri
düşündükçe domur domur çoğalıyorum
cephanelik oluyorum bunları düşündükçe
ben bunlara insan diyemiyorum....
Hasan Hüseyin Korkmazgil / (1956,gürün)
Çocukları seviyorlar da yarını sevmiyorlar
kömürü seviyorlar da sökeni sevmiyorlar
fabrikayı seviyorlar da grevi sevmiyorlar
portakalı elmayı muzu viskiyi ipekliyi seviyorlar da işciyi sevmiyorlar
bu gemiyi bu denizde baban mı kaydırıyor?
bu treni bu dağlardan anan mı aşırtıyor?
kim ekiyor bu pamuğu kim büküp kim dokuyor?
buğdayı kim tütünü kim patatesi kim?
kaynanan mı tarıyor bu denizi saç gibi
kayaları baldır gibi metresin mi açıyor
oynaşın mı ışıtıyor bu karanlık geceleri
düşündükçe domur domur çoğalıyorum
cephanelik oluyorum bunları düşündükçe
ben bunlara insan diyemiyorum....
Hasan Hüseyin Korkmazgil / (1956,gürün)
Bu yalnızca bir hayaldi,benden başka kimsenin bilmediği bir hayal, herkesin böyle sıradan kurguları yok muydu, kendini bir başkasına dilediği gibi anlatmak için duyduğu delice bir istek, sözcükleri seçmeden,aklına geldiği gibi,hissettiği gibi,hiç korkmadan,çekinmeden,bütün örtüleri kaldırarak..Böyle biri yok muydu?
Kimin hayatını yaşıyorsun sen? Kendininkini mi? Öyle mi? Hep mi? Dursan baksan şimdi ne kadar kendin kaldın bu hayatta? Kendinde ne kadar sen varsın? Dursan baksan şimdi, kendini ikna ede ede ne kadar yol gittin
kendinden? “Olması gereken bu” diye, “Hayatın zaten pek fazla numarası yok” diye? “Zaten daha ne olacaktı?” diye..”Burası iyi, güvenli” diye diye diye diye…
..
Ne kadar yol gittin kendinden kendine hikayeler anlata anlata? Düşünsene, o hikayelerle ne kadar çok zaman oyalandın aslında başkasının olan hayatlarda?
..
Oysa bir gün… Kendine geri yürüyeceksin. Bu yüzden dikkat et de fazla uzaklara gidip geri dönüş yolunu kaybetmeyesin.
Çiçeklerin açtığı mevsimde, senin kollarına yaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlarında oturmak ve öpüşmek yoruluncaya kadar öpüşmek hoş şeydir..Seni gördüğü zaman zalimce başını çeviren mağrur bir dilberin kapısı önünde veya ışığı altında sabaha kadar dolaşmak, bunu candan arkadaşlara ağlayarak anlatmak, söz aramızda gene hoş şeydir. Fakat sevgili, bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımağa tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir.
Umut nedir sevgili?
Hani o şairlerin bile çözemediği bir bilmece olan
Hani o barışın tomurcuğunu saklayan topraklar
Hani o terk edilmiş sevdaların sakisi
Hani o şairlerin bile çözemediği bir bilmece olan
Hani o barışın tomurcuğunu saklayan topraklar
Hani o terk edilmiş sevdaların sakisi
Umut nedir sevgili, bilir misin?
Afrikadır umut
Şahinlerden kaçan çocukların kaçışıdır yalınayak
Yoksa
Yoksa Kurşunlara taşlarla, sapanlara karşılık veren minicik askerler mi?
Hakkâri, Yüksekovada
Ya da yüzü kandan tanınmayan bir millet?
Mezopotamya coğrafyasında.
Umut,
Kapı kapı çocuğunu arayan bir cumartesi annesi mi yoksa
Uzak olmayan bir doğuda.
Ya da JOPLAR altında ölü canları oynayan bir figüran m?
Tiyatro sahnelerinde.
Daha doğmamış bebeğini korumaya çalışan annenin feryadı mı yoksa?
Diyarbakır, Koşuyolu Parkında
Umut
nedir sevgili, bilir misin?
Tutsaklık mı yoksa anadilinde?
Dağlar mı, ?
Izdırap mı yoksa?
Ya da ÖZGÜRLÜK mü?
Zağros dağlarında
Tutsaklık mı yoksa anadilinde?
Dağlar mı, ?
Izdırap mı yoksa?
Ya da ÖZGÜRLÜK mü?
Zağros dağlarında
Evden çıktıktan sonra bir şey unuttuğunu fark ederek duraklayan, fakat unuttuğunun ne olduğunu bir türlü bulamayarak hafızasını ve ceplerini araştıran, nihayet, ümidini kesince, aklı geride, ileri gitmek istemeyen adımlarla yoluna devam eden bir insan gibi üzüntülüydüm.
Her insanın her ilişkide bir başka türlü ö l d ü ğ ü n ü, bir başka türlü tükendiğini düşünüyorum belki de bu yüzden. Bir şeyler sarsılıyor, adını bir türlü koyamadığım bir şeyler bir kez daha yıkılıyor sonra yalnızlıklardan örülü bu küçük ve sessiz sedasız yaşantımızda.
Mario Levi, En Güzel Aşk Hikayemiz
Mario Levi, En Güzel Aşk Hikayemiz
Arada sırada şu tuhaf ilişkilerden, beklentilerden, edilemeyen telefonların acısından, ya da sonuçsuz, gündelik tasarılardan kendimi olabildiğince soyutlayabilsem, bugüne kadar yaptıklarımı olduğu gibi bırakabilsem, eski, çok eski bir hikayeyi kendime göre yaşamayı deneyerek, durup dururken, örneğin bir gece vaktinde, hiç tanımadığım, bir yol haritasından resgele seçeceğim bir kasabanın biraz hamam, biraz da alkol kokulu bir otelinde gecelesem, böylesi bir kasabanın meydanındaki kahvede içimdeki tüm şiir kalıntılarıyla birlikte kahvaltı edebilsem, döneceğim yere, denize açılan sokaklarıma, ahtapotun iyisinin satıldığı balıkçı dükkanlarına, sinema kaçamaklarına, kısacası her geçen gün biraz daha az sevdiğim bu şehre içimde taptaze, çok özel görüntülerle dönebilsem ve bunları bir şekilde dışlaştırabilsem diyorum öyle olunca da, kimi yalnızlıkları bir nebze de olsa dayanılır kılmanın savaşımını sesimi pek fazla duyurmaksızın, o eski kırgınlıkların serüvenini bile bile sürdürebilsem diyorum kendimce.
Mario Levi, En Güzel Aşk Hikayemiz
5 Mayıs 2012 Cumartesi
Deniz Koydum Adını (Metin Kahraman - Kemal Kahraman)
Çılgın zamanlarda yaşamak dize düştü,ölümün
Acımasızlığı her zamankinden beter.
Gidenler,gelenler,düşenler
Ah zamanın sonsuzluğunu anlamayanlar
Düştük yola,güzel şeyler bulma ümidi ile
Işıkları ile büyük şehirler yol oldu bize
İz sürdük yanlızlığa...
İNADINA DENİZ,İNADINA YUSUF ,İNADINA HÜSEYİN....
Gidenler,gelenler,düşenler
Ah zamanın sonsuzluğunu anlamayanlar
Düştük yola,güzel şeyler bulma ümidi ile
Işıkları ile büyük şehirler yol oldu bize
İz sürdük yanlızlığa...
İNADINA DENİZ,İNADINA YUSUF ,İNADINA HÜSEYİN....
Yüksek sesle konuşan, asık suratlı bir kalabalık içinde bir
sessizliği
onarmaya çalışmaktan sindi üstüme, bu ezilmiş gül
rengi
acemilik.
Bir
kirlenmeden korunmak için susarak yaşadığım her şeyin bir yenilgi olduğunu çok
sonra öğrendim. Benim, kıyısında bir saygıyla beklediğim olanak, başkalarının
çiğneyip attığı bir sıradanlıktı.
İnsanin
acısını insan alir.
Herkesin
gövdesiyle varolduğu yerde yüreğini öne süren "bir beyazdım, zenciler
arasında" kimsenin başkasının gözünün içine bakamadığı, herkesin çoğalmak
için aynasını yanında taşıdığı yankısız bir zamanda, insanları sulara bakmaya
çağıran meczup, bir beş**** mevsim simyacısıydım, yanlışını sevip yenilgisini
kutsayan...
Bir
solgunluktan geliyorum evet... Kıyılarındayım işte tüm kirlenmişliğim, tüm
arınmışlığımla
İnsanin
acısını insan alir.
Şükrü
ERBAŞ
Günün birinde, yaşanabilecek tüm olası ilişkilerden yıllar, çok uzun yıllar sonra bana dönebileceğini söylemiştin. Ama yıpranan bedenlerde sevginin adı da anlamı da değişebilirdi. Sevgi de bir yolcuydu çünkü; her ilişkide her geçen gün biraz daha çok tükenebilecek bir yolcu. Ve biz, birbirimize hiçbir zaman hazır olamayabilirdik.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)